Pokémon GO’dan çıkarılacak pazarlama dersleri

pokemon go

Apple’ın uygulama marketi AppStore tarihinin en çok indirilen uygulaması olan, üstelik bu rekora yalnızca bir hafta içinde ulaşan Pokémon GO, haliyle markaların da radarında.

20 yıl önce, 1996’da, “cep canavarları” olarak Japonya’da; iki yıl sonra da ABD’de RPG olarak piyasaya sürülen oyun aradan geçen bunca yılı günün şartlarını, tüketicisinin alışkanlık ve beklentilerini doğru okuyarak geçirdikten sonra bugün hâlâ zirvede. Tüm dünyayı saran Pokémon GO, hem kendi markası hem de bu çılgınlığa eklemlenmek isteyen markalar için eşsiz dersler barındırıyor.

Forbes için bir makale kaleme alan Jayson DeMers, oyunun pazarlamacılaraöğrettiği yedi değerli dersi şöyle sıralıyor:

İyi bir marka altında hemen her şey satılabilir

Pokémon GO aslında Ingress isimli başka bir lokasyon bazlı oyunu temel alıyor. Ingress’i duymuş hatta oynamış olabilirsiniz ancak bu kadar başarılı oldu mu? Diğer taraftan Pokemon 20 yıldır istikrarlı biçimde kendisini geliştiren tanınmış bir marka. Oyun iyi. Ancak Pokémon gibi bir markayla birkaç jenerasyonu kapsayan Pokémon hayranları oyunu adeta uçurdu.

Zamanlama gerçekten çok önemli

Pokémon GO yazın hemen başında, okulların kapandığı, festivallerin başladığı, insanların kendilerini herhangi bir bahaneyle dışarıya attıkları bir dönemde lanse edildi. Lansman tarihi elbette tesadüf değil. Kış vakti yapılsa bu denli etkili olmayacağı ortada. Daha geniş bir perspektiften bakınca da 20 yıllık Pokémon hayranları bugün 20’li yaşlarının sonunda alım gücü olan bir kitle.

Sosyal onay her şey

Sürekli bağlı, iletişime yüksek oranda yatkın, sosyal medyayla bütünleşik çağımızda sosyal onay her şey. Biri hakkında yorum yazmadıysa o ürünü almıyoruz. Bir iş kolu hakkında konuşulmuyorsa oraya yatırım yapmıyoruz. Pokémon GO ile bu sosyal onay adeta görünür halde. Kafanızı çevirdiğiniz her yerde insanların aynı şeyi oynadığını ve bundan da büyük keyif aldığını gördüğünüz sürece dahil olmamak neredeyse imkansız.

Kimlik duygusu sadakata dönüşüyor

Pokémon GO’nun, kullanıcılarında aidiyet ve sadakat duygusu uyandıran ve oyunu bir hit haline getiren bir avuç kimlik faktörü bulunuyor. Bunların ilki nostalji katmanı. Şu an 20’li yaşlarında olanlar Pokémon’la büyüdü. Bu kuşak şu an Pokémon GO oynayarak 90’larda yaşadıkları hisleri tekrar yaşamak istiyor ve bunu yaşamaktan da memnun oluyorlar.

İkincisi ise bölümlere sadakat. Oyuncuların, oyunun üç rakip kısmından birini seçip o kısmın galibiyet ya da mağlubiyetleriyle özdeşleşmesini sağlamak dâhice. Bu, oyuncuların spor taraftarlarının gösterdiği gibi davranışlar sergilemesine sebep oluyor.

Büyük bir kampanyaya ihtiyaç yok

Pokémon GO lansmanına kadar oyunla ilgili kaç reklam gördünüz? Muhtemelen hiç. Pokémon GO için reklam yatırımı yapılmadı çünkü buna ihtiyaç yoktu. Reklamdan sorumlu yöneticiler ya oyunun başarısının burada listelediğim pazarlama ya da viral faktörlere bağlı olduğunu biliyorlardı ya da oyunun bu kadar büyük bir ilgiyle karşılaşacağını tahmin etmiyorlardı. Benim tahminim ilki. Ama buradan çıkarılacak bir ders var: Büyük ve etkili bir pazarlamacı olmak için reklama ihtiyacınız yok. İnsanlara dokunun yeter.

Yatırımı ödüllendirmek önemli

Müşteri sadakatini korumak istiyorsanız, ürününüze yatırım yapan kullanıcılarınızı yatırıma devam etmeleri yönünde ödüllendirmelisiniz. Pokémon GO’da kazanılan bir karşılaşma, bir üst seviyeye geçme, yeni ya da nadir bir Pok’mon yakalama gibi durumlarda oyuncular bonuslar kazanıyor. Bu da oyuncuların oynadıkça oynamasına imkan sağlıyor.

Düşük öğrenme eğrisi

Pokémon GO’nun başarısının bir diğer bileşeni de düşük öğrenme etkisi. Resmî bir talimatnamesi olmasa da uygulamanın nasıl çalıştığını anlamak oldukça kolay. Oyunun dinamiklerini öğrenmek için derinlemesine çalışabilirsiniz elbette ama oynamak için telefonunuzun titreşimine dikkat kesilerek etrafta gezmeniz bu çılgınlığa dahil olmanız için yeterli.

Zaman zaman Forbes.com’a katkı sağlayan yazarlardan Foxtail Marketing Kurucusu Mike Templeman da son yazısında Pokémon GO ve pazarlama üzerine kafa yormuş.

Oyunun insanları şehir merkezi ve parklar gibi yerlere yaya olarak gitmeye yönlendirdiğini altını çizen Templeman, yerel işletmelerin bu yaya trafiğinin hareketlendirdiği işlerden memnun olduğunu kaydedip markalara da ipuçları vermiş.

Pokéstop’ları kontrol edin

Templeman’ın paylaştığı ilk ipucu yerel işletmelere dair. Oyunun bir özelliği Pokéstop denen, orada bulunduğunuz sürece bonus kazandığınız noktaların bulunması. Bu noktaların baştan çıkaran özelliği ise “tuzakları”. Böylelikle daha çok Pokémon bu noktalara geliyor, bu da doğal olarak kullanıcıları çekiyor. Eğer işletmenizin ya da zincirseniz mağazalarınızın civarında bir Pokéstop olup olmadığını kontrol etmenizde fayda var. Bunun için tek yapmanız gereken uygulamayı indirip açmak.

Çılgınlığı kucaklayın

Templeman’ın bu trend hakkında sevdiğini söylediği hikâyelerden biri hayvan barınaklarıyla ilgili. Indiana’da bir barınak, Pokémon GO oynayanlardan yürüyüşleri esnasında barınaktan bir de refakatçi almalarını rica ediyor. “Gün boyu birlikte takılanlardan muhakkak eve gidenler de olacaktır diyor” Templeman.

Barınağın teklifinden yola çıkarak Pokémon GO etrafında birkaç da fikir paylaşıyor. Örneğin; indirim, ücretsiz yiyecek – içecek, yakalanan en iyi Pokémon için verilecek bir ödül gibi havuçlar belirleyerek, sosyal medyadan organize edilecek bir Pokemon partisi.

Ya da Pokémon gösterme günleri. Oyuncuların yakaladıkları Pokémon’ları gösterme iştahından yola çıkan Templeman, markalara oyuncuların birbirilerine hava atacakları etkinlikler düzenlemesini tavsiye ediyor.

Pitstop’lar yaratmak da bir diğer öneri. Templeman, gün boyunca yürüyen oyunculara su, dinlenecek bir sandalye ya da bir miktar gölgelik sağlayan markaların satışın yanı sıra kurduğu ilişkilerin de yanına kâr kalacağını ifade ediyor.

Mizaha dahil olun

Templeman, son dönemdeki sosyal medya paylaşımlarının büyük çoğunluğu Pokémon GO hakkındayken rüzgara yelken açmakta fayda olduğunu kaydediyor. Oyunu oynayan ya da oynamayanların eğleneceği Pokémon GO konulu caps, tweet ve yazılı görsel ve diğer mizahi paylaşımların oyuncular nezdinde karşılık bulacağı aşikâr.

Kaynak sağlayın

Oyunun bir eksisi şarj düşmanı olması. Data işlediği, ekranı kullandığı, GPS ve diğer özellikleri sebebiyle oyuna şarj dayanmıyor. Eğer onlara telefonlarını sizin dükkanınızda şarj edebileceklerini söyleyen duyurular yaparsanız kesinlikle çok sayıda ziyaretçi çekeceksinizdir. Aynı şekilde, gençlerin kotalı internet kullandıklarını göz önüne alırsak, oyuncularla paylaşacağınızı WiFi’ınız sizi kahraman yapacaktır.

Canavarlarınızı köpürtün

Oyunu oynamasanız bile işyerinizde oynayan birileri muhakkak vardır. Sosyal medya hesaplarınızı akılcı kullanarak sizin mekânınızda yakalanan Pokémon’ları takipçilerinizle paylaşırsanız eksiği olanlar tamamlamaya gelecektir.

American Marketing Association’dan Zach Brooke, derneğin sitesinde Pokémon GO’nun pazarlamanın kurallarını nasıl değiştirdiğini anlatan bir yazı kaleme almış.

6 Temmuz 2016’da ABD, Avustralya ve Yeni Zelanda’da lanse edilen oyunun sadece bir günde, Tinder’ın dört yılda ulaştığı indirilme sayısını geride bıraktığını kaydeden Brooke, Pokémon GO’nun piyasaya çıkmasının ikinci günüde kullanıcıların oyunda geçirdikleri ortalama sürenin 43 dakika 23 saniye olduğunu ifade ediyor. Bu süre kullanıcıların Facebook, Whatsapp, Instagram, Snapchat ve Messenger’da harcadıkları zamanın çok ötesinde.

Peki bu kadar ilgi varken pazarlama profesyonelleri bu etkiye nasıl tepki verdi?

Brooke’a göre bir Pokéstop sponsorluğu henüz mümkün değil ancak Niantic bu taleple ilgileniyor. McDonald’s Japonya da oyunla işbirliği yapan markalardan.

Bir diğer aksiyon artırılmış gerçeklik alanında. Pazarlamacıların uzunca bir süredir etrafında dolaştıkları artırılmış gerçeklik uygulamaları Pokémon GO ile rüştünü ispatlamış durumda. Perakendecilerden mobilyacılara çeşitli sektörlerden markalar 3D sanal modellemelere ivme vermiş halde.

Pazarlama dünyasının verdiği tepkilerin hepsi olumlu değil maalesef. Çıkan haberler de aynı şekilde. Uygulamanın sebep olduğu kaza ve hatta ölüm haberleri gelmeye başladı. Bazı kurumlar, örneğin ABD’de birkaç ulusal mezarlık ve Auschwitz, kullanıcılardan bu mekânlarda uygulamaya girmemelerini istedi. Buna karşılık The Pokémon ve Niantic ortak bir açıklama yayınlayarak oyun mekânı olmak istemeyen alanların kendileriyle temasa geçmesini istedi.

Not : MediaCat ‘ten alıntıdır.